Yerli ve Milli ABD boykotu
Ağustos ayı içerisinde, Türk Lirası’nın ABD doları karşısında aşırı değer kaybetmesine ilişkin olarak, kendisini ABD hedef tahtasında gören Türkiye’de, Cumhurbaşkanı ‘Onların iPhone’u varsa..’ diye söze başladı, başta ABD menşeli elektronik ürünler olmak üzere boykot çağrıları, boykot uygulamaları baş gösterdi.Öncelikle, bu yazıda kendimle ilgili iki temel unsuru sizinle paylaşmak isterim. Yanlış anlaşılmalara mahal verilmesin.İlki, yıllardır Türkiye’de üretim yapılması, Ar-Ge yapılması, mümkün olan yerlerde yerli üretimin, yerli teknolojilerin kullanılması, ikame edebileceğimiz noktalarda yerli ürün ve hizmetlerin kullanması taraftarıyım. Yazılarımda da bunu defalarca dile getirdim. Kısaca Yerli ve Mİlli Hamlesi’ni destekliyorum.
İkincisi ise küresel dünya sistemine entegre olmuş Türkiye’de, küresel sistemle entegre yaşayan bazı endüstrilerde tekelleşmelerin oluştuğu alanda boykotu ve boykot çağrılarının, yerli ve milli dönüşüme ilaç olamayacağını defalarca görmüş birisi olarak yine bu çağrılarla sonuca gidemeyeceğimiz gerçeği. Olayı, boykot değil de yerli ürünlere, yerli üretime yönelik ürün kullanıma teşvik çağrısı olarak görmek çok daha sağlıklı olacaktır.
Kimi boykot ediyoruz?
Tüm bu süreci başından sonuna kadar analiz edersek, içinde çok doğru adımlar da var, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğumuz, vaziyetten kendimize görev biçtiğimiz yalan-yanlış uygulamalar da var.
İlk bilmemiz gereken gerçeklerden birisi, Türkiye’nin bu açmazdan çıkması için yerli üretime, yerli kaynaklarla geçmemiz ve ürettiğimizi ihraç ederek, ülkemize döviz kazandırma amacımız olmalı. Bu noktada şu soruyu soralım. Mevcut durum içerisinde Türkiye’de en çok ihracatı yapan kuruluşlar kimlerdir? Listenin başında kim vardır?
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin yayımladığı rapora göre 2017 yılının tamamı göz önüne alındığında ülkenin en çok ihracat gerçekleştiren sektörü otomotiv, tüm ihracatın şampiyonu da Ford Otosan. Ford Otosan %41 Koç Holding, %41 Ford Motor Company ve %18″i de borsada halka açık işlem gören şirket. Ford Motor Company, ABD menşeli. Hisselerin borsada işlem gören kısmının büyük bölümünü elinde tutan yatırımcılar ise ABD merkezli yatırım şirketleri. Hazirun cetvelinden kontrol edebilirsiniz. Kısaca, Türkiye’nin ihracat şampiyonu, ABD kontrolünde, önermesiyle karşı karşıyayız. İşte biz bu ülkeyi boykot etmeye başladık.
Neyi boykot ediyoruz?
Boykotun çeşitli sektörleri ilgilendiren kısımları var. O işin, o sektörün uzmanı olduğunu iddia edenler yazsınlar o kısımları. Eminim ben çoğundan daha fazla bilgiye sahibimdir. Ancak benim bildiklerim arasında en iyi bildiğim bilişim, yarı-iletken endüstrisi, yazılım, internet, kısacası telekomünikasyon. Boykot ettiğimiz bu alanlara ilişkin görüşlerimi paylaşacağım.
Yazının başında da aktarmış. Yineleyeyim, küresel dünya ile entegrasyon içindeyiz. Bu entegrasyon bazı sektörlerde, bazı sektörlerin alt kollarında tekelleşmeyi beraberinde getirdi. Herkes en iyi bildiği işi yapıyor. Özellikle teknoloji alanında çeşitli ülkeler bu alanda kendilerine bir koridor çizerek uzmanlaşmaya başladı. Tüm dünya bu alt sektörlerin ürün ve hizmetlerini, kendi sundukları ürün ve hizmetleri sunabilmek için kullanıyor. Yani bu ürün ve hizmetler olmadan, siz ‘yerli ve milli’ hiçbir şey üretemezsiniz. Üretemezsiniz derken bunun imkansız olduğunu söylemiyorum. Sadece 50 yıllık bir çalışma sonrasında, eğitim, ar-ge, insan kaynağına yatırdığınız kaynağı sermaye birikiminiz ile birleştirerek yapabilirsiniz. Bu da imkansıza yakın demek. Sonuçta, mevcut ürün ve hizmetlere, araçlara ihtiyacınız var.
Yani biz, kısaca, bir ürün ve hizmet üretmek için kullandığımız araçları es geçerek, iPhone gibi nihayi ürünler üzerinden bir boykot kampanyası yürütüyor ve bunun rakibi/ikamesi olan yerli üretimi kullanmayı teşvik etmek istiyoruz. Kısacası, ikame malı üretmek için boykot ettiğimiz ürünlerin bileşenlerini de boykot ediyoruz. Bu gerçeği bile bile ekranlara, sahnelere çıkanlar konuşmalarında, köşe tutmuşlar yazılarında, sosyal ağ hesaplarında “boykot” çağrısında bulunuyor.
Nasıl yapıyoruz?
Aslında en büyük eleştirim bu ‘nasıl?’ sorusunun cevabına.
Mevcutta kullandığımız ürün ve hizmetleri kullanmaktan vazgeçerek, satın aldığımız iPhone’u kırarak, lisans ücretini ödediğimiz işletim sistemleri yerine Pardus’u kurarak.
Eğer, yerli ve milli ürün kullanımından, teşviğinden, yönelmeden bahsediyorsak öncelikle tek ve gerçek milli olan servetimizi korumakla işe başlamamız gerekli. Satın aldığın, parasını ödediğin veya taksitlerini ödediğin bir ürün/hizmet zaten milli servetin bir parçası olmuştur. Telefonunu kırarak, parasını ödediğin ürünü çöpe atarak milli servetine zarar verirsin. O ürünü sana satmış olan şirkete, o şirketin vergi ödediği ülkeye değil. Zaten parasını almış cebine koymuş. Burada tek kaybeden sen olursun.
Evimizden, buzdolabımızın içinden örnek vereyim.
Dolabınızda, taptaze duran dolmalık biberler olsun. Dün, geçen hafta pazardan parasını ödeyerek satın aldınız. Sizin dolmalık biberleriniz yani. Sonra birden, dolmalık biberi boykot etmeye niyetleniyorsunuz, dolma yiceceksem kabak dolması da yerim, yaprak sarma da yerim. Sonuçta hepsi dolma, hepsi karnımı doyuruyor diye yeniden para harcayarak sarma veya kabak satın alıyorsunuz. Afiyetle yiyecek olduğunuz bu dolmalık biberleri de çöpe atıyorsunuz. Çöpe attğınız biberler değil, çalışarak didinerek kazandığınız paranız, aile bütçeniz.
İşte şuan yaptığımız da bu. Yapmamız gereken ise milli servetimizi, aile bütçemizi korumak. Parası ödenmiş, gümrük kapılarından içeriye girmiş olan ürüne zarar vermek sadece aptallıktır. İşin doğru yöntemi, eğer bu ürünleri iade ederek, paranızı geri alma şansınız varsa bu iadeden istifade etmek, milli servetinize katkı sunmaktır. İkinci aşaması ise bir daha o ürün ve hizmeti satın almaktan imtina etmektir.
Kısaca elimizdeki iPhone’u kırmak yerine bunu kullanmaya devam etmek ve/veya bu iPhone’ları başka bir ülkeye ihraç ederek milli serveti korumak birinci önceliğimiz. İkincisi mağazalarda, dükkanlarda satılan ürünleri geriye yollamak. Distribütörlerin bu ürünleri, eğer paralarını geri alma şansları varsa Apple’a iade etmesidir.
Teknolojik detaylar
İşin ürün kullanımından, ikame ürün bulmasında bir sorun yok. Ancak, ikame edeceğimiz ürünler ne kadar yerli ve milli?
Size en basitinden teknolojik detayları vermeye çalışayım.
Cep telefonu dediğimiz cihaz, kasa, ekran, işlemci, yonga setleri, hafıza birimleri, lensler, sensörler, elektronik devrelerden, işletim sisteminden ve uygulamalardan oluşur. Uygulamalar da yazılım dilleri ile geliştirilir, veritabanları kullanır. Bir de işin fikri mülkiyet hakları var. Çoğunuz biliyorsunuz bunları da. Sanki bilmiyormuş gibi davranıyorsunuz. Onun için yeniden tek tek anlatma ihtiyacı duyuyorum.
İşin işlemci ve yoga seti kısmında bir elin parmağını geçemeyecek sayıda şirket var. Çoğu Amerikalı.
Ekranlar uzakdoğu hakimiyetinde (Güney Kore ve Japonya).
Hafıza birimlerinde de uzakdoğu hakimiyeti var. Onların rakibi Amerikalılar.
Lenslerde de uzakdoğu hakimiyeti olmasına karşılık Alman rakip de bulunuyor.
Sensörler, alman şirketler bu alanda lider. Çoğunluk pay onların.
Elektronik devre (direnç, transistör vs) üreten neredeyse kimse kalmadı. Burada da uzakdoğu ve ABD çekişmesi var.
İşletim sistemlerini saymayayım. Ya da sayayım. Android ve IOS. Amerikalı. (Uzakdoğudan yükselen rakipleri unutmadım. Hakim olanları yazdım).
Veritabanı. Amerikalıların geliştirmediği bir veritabanı kullanan var mı?
Fikri mülkiyet haklarında da kapı yine ABD ve Uzakdoğu’ya çıkıyor. Cep telefonu yapabilmek için onların onayına, rızasına ihtiyacımız var.
Bize kalan, yerli ve milli cep telefonu üretmek için elimizde olan uygulamalar, kasa ve işçilik.
Uygulamayı geliştirmek için elimizde olması gerekenler ise insan kaynağı ve yazılım dilleri. Yazılım dillerinin çoğunu Amerikalılar geliştirdi. Amerikalıların geliştirmediği bir yazılım dili ile uygulamaya geliştirmeye yönelebiliriz. İnsan kaynağı konusunda, bu alanda şükür bir sorunumuz yok.
Uygulamayı geliştirdik diyelim. Bunun dağıtımını yapmamız gerekiyor. Bu dağıtım platformları da ABD kontrolünde. Hatta yüzde 30 gibi bir komisyonla yapıyorlar bunu. Bedavaya dağıtacağın uygulamanın bile sana bir maliyeti var. Dağıtım platformları Apple Store ve Google Play’e, “Ben, Amerikayı protesto ediyorum. Sizin kullandığınız ürün ve hizmetleri kullanmayacağım. Ama sen benim uygulamamı yine de dağıt” deyin bakalım. Ne cevap geliyor?
Bir de bu cep telefonu ile ulaştığınız içerik servisleri var. Çoğu internet üzerinden.
Bu servislere ulaşmak için de Internet tarayıcıları ve arama motorları kullanıyoruz. Safari, Chrome, Explorer hepsi Amerikalı. Google’ın en büyük rakibi Yandex Rus. Turkcell Yaani diye bir uygulamayı devreye soktu ama henüz istenilen oranda kullanım seviyesine ulaşmış değil.
Tek yerli ve milli içerik
Türkiye halkı olarak biz ücretsiz içeriği daha çok seviyoruz. İçeriğe para vermek istemiyoruz. Bakın satılan gazete, dergi, film, dizi, spor müsabakaları, eğitim gibi içeriklere. Ne kadarınız bu içeriklere para veriyorsunuz? Çoğunuz, gerçekten yerli ve milli olarak üretilen bu içeriğe para vermekten, para ödemekten imtina ediyorsunuz. Mesela kaçınız, BTDUNYASI.net’e para ödeyerek erişirsiniz? Kaçınız, facebook, twitter, youtube, instagram gibi uygulamalardaki içerikleri para vererek görmek istersiniz? Bu örnekte de Amerikalı içerikleri örnek gösterdim ama bunların yerli ve milli karşılıkları olsa da sonuç değişmez. Bu örnekten şuna ulaşmaya çalışıyorum; siz para ödemediğiniz/ödemeyeceğiniz için tüm bu içerikleri üreten ekosistem reklam geliri ile bunu size ulaştırmaya çalışıyor.
Türkiye’deki reklamveren, reklam ajansları, reklam planlama ajansları, reklam dağıtım platformları ekosisteminde işler 120-150 gün vadelerle dönüyor. İçerik üreticisi bu durumdan rahatsız. Ancak herhangi bir yaptırım gücü yok. Yaptırım gücü olmadığı için boyun eğiyor. Tüm paydaşlar bu saçma sistemin Türkiye’ye zarar verdiğini biliyor. Ama devam ettiriyor.
En sağlıklı alternatif ise yurtdışı reklam platformları. İşin detaylarını defalarca yazdım. Bir daha detaylı yazarım. Ancak işin özetinde; Google’ın sunduğu AdSense hizmeti içerik üreticilerinin can simidi. Ay sonunda hakedişler içerik üreticisinin hesabına yatırılıyor. Bu platform üzerinden içerik sağlayıcının okuyucu-izleyici-oyuncu profiline ulaşmaya çalışan Türk reklamveren de buraya PEŞİN para ödüyor, hani doğrudan reklam vererek 150 gün vade yaptıracağı yerli içerik sağlayıcısına.
Aradaki maliyet ve vade farkından doğan meblağ ise platform sağlayıcısının cebine kar kalıyor.
Şimdi, bazı reklamverenler tutturmuşlar, bu platforma reklam vermeyeceğiz diye. Bu platforma reklam vermeyerek, en büyük zararı içerik sağlayıcısına vereceklerinin farkındalar ama bunu dillendirmiyorlar. İçerik sağlayıcısı uzun vadelere, daha düşük gelire razı olacak. Bu yerli içeriği daha da zayıflatacak.
Cep telefonu örneği, PC’yi de sunucuyu da bulut bilişim altyapısını da telekomünikasyon altyapı ekipmanını da (radyolink, baz istasyonu, anahtar, yönlendirici vs), ara katman yazılımları da kapsadığı için diğerlerinden de örnek vererek zamanınızı almayayım.
Sonuçta bir protestoya, boykota başladık ama ne yaptığımıza, nasıl yaptığımıza, bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağına bir bakıp, analiz edip ona göre karar versek keşke. Ama Türk halkı aklı ile değil, hisleriyle ve esen rüzgar ile hareket ediyor.
Ne yapılmalı?
İç içe geçmiş pazar içerisinde, yerli ve milli ürün üretmek ne Türkiye ne de başka bir ülke için mümkün değil. Herkes birbiriyle rekabet ve işbirliği içerisinde.
Tüm bu gerçekleri tüm detayları, tüm paydaşları ile ortaya koymadan, tartışarak, uzun vadeli planlar yaparak, geleceğe yönelik kararlar alarak, bu kararları üstüne giderek uygulamadıktan sonra bu işten biz zararlı çıkarız. Kazançlı çıkan ise düşmanlarımız olur.
Nasıl mı? Tek bir örnek vereyim.
Hani belediyelere kullandıkları bilgisayarların işletim sistemlerini Pardus ile değiştirmeleri yönünde bir talimat gitti ya.. İşte biz bu kararlılığı göstermezsek, yeni satılan bilgisayarlar hala MacOS veya Windows işletim sistemi ile satılmaya başlanırsa, yeni alacağımız bilgisayarlarda da bu işletim sistemlerini beraberinde satın alacak ve milyarlarca dolar işletim sistemi ücreti ödeyeceksek!.. Geliştirdiğimiz uygulamaları, başta devletin kullandığı uygulamalar olmak üzere Pardus ile uyumlu hale getirmeyecek, vatandaşı yine Window kullanmaya mecbur bırakacaksak boşuna Pardus’a geçiyorlar, geçiyoruz.
Bu yazıyı tüm içerik platformlarında paylaşarak, Yerli ve Milli üretim konusunda strateji belirleme tartışmalarının başlamasına vesile olmanızı dileyerek yaklaşık 10 yıl önce yazmış olduğum bir yazının son cümlesi ile yazımı bitiriyorum.
“Türkiye ya Microsoft’a Windows işletim sistemi lisansları için ödediği parayı çöpe atıyor veya Pardus’u geliştirmek için harcadığı kaynaklarını.”