Deniz bitti!..
Neden bilişim sektörü bir türlü toparlanamıyor? Bu arada sektörün durum özeleştiri yapması gerektiğine inanıyorum. 2000 yılına kadar bilişim sektöründe yer alan firmalar, yurtdışında geliştirilen her türlü donanım ve yazılımı kaptıkları gibi ülkemize taşıdılar ve üzerindeki fiyat etiketini değiştirip satışa sundular.
Ülkemizde birçok sektör için 2001’deki krizin etkisinden kurtuldu ve rakamlar artık 2000 yılını bile geride bırakıyor. Özellikle ihracata ve katma değere dönük sektörler en parlak dönemlerini yaşıyor. Otomotiv, tekstil, turizm vb. alanlarda rekor üzerine rekor kırıyoruz. Bilişim sektörü hala 2001 krizinin etkilerini üzerinden atamadı. Tüm araştırmalar, ekonominin 2002 yılında toparlanmaya başladığını, 2003’de yükselişe geçtiğini gösterirken, bilişim sektöründe 2002, 2001’den de kötü hatırlanıyor. 2003 rakamları henüz elime geçmedi ama işin içindeki dostlarımla yaptığım sohbetlerde şunu anlıyorum ki, satışlar eski seviyesine ulaşmadı ama firmalar bir şekilde duruma uyum sağladı. Geçişteki başarılarının anısıyla yaşayan müflis bir işadımına benziyor Bilişim Sektörü.Peki sorun nerede? Neden bilişim sektörü bir türlü toparlanamıyor? Bu arada sektörün durum özeleştiri yapması gerektiğine inanıyorum. 2000 yılına kadar bilişim sektöründe yer alan firmalar, yurtdışında geliştirilen her türlü donanım ve yazılımı kaptıkları gibi ülkemize taşıdılar ve üzerindeki fiyat etiketini değiştirip satışa sundular. Müşterilerin kolay para kazandıkları bu dönemde, ürünlerin faydasını sorgulayan yoktu. Bilişim ‘moda’ olduğu için firmalar bu ürünleri almak için bibirleriyle yarışıyorlardı. O tarihlerde yeni bir ürün tanıtımı sırasında müşteriler şu soruyu hiç sormuyorlardı: ‘İyi de bu bana ne kazandıracak?’ Zaten sorsalardı bile karşılarında yanıt verecek muhattap bulamazlardı.
‘Bu bana ne kazandırır?’
Aslında ‘bu ürün/çözüm müşterilerimize ne kazandıracak?’ sorusu çok kritik bir soru. Bu soruya doyurucu bir yanıt vermeden katma değer üretiminden söz etmek mümkün değil. Krizden sonra tüm şirketler yeni bir yatırım yaparken bu soruyu sormaya başladılar. Öyle ya, artık kimsenin boşa harcayabileceği parası yoktu. Artık kimse ‘yapmamız iyi olur’, ‘herkes yapıyor’, ‘Amerika’da böyleymiş’ diyerek para saçmıyordu. Bilişim sektöründeki firmaların hiç de alışık olmadığı bir durumdu bu.
Bu sorunu analiz edip çözüm bulmak yerine Bilişim sektörü, başını kuma gömen bir devekuşu gibi davranıyor. Sektör temsilcilerinin çok azı, içinde bulunulan durumun geçmişte yapılan yanlışların bir sonucu olduğunun farkında. Çoğunluk hala ‘yeterince sabredebilirsek, işler eskisi gibi olur’ hurafesine inanıyor. Bir kısmı, sorunun tamamen müşteriden kaynaklandığını düşünüyor: ‘Müşteri bilinçsiz; müşteri emeğe değer vermiyor; müşteri fiyatları öldürüyor vb.’ halbuki müşteri yüzyılı olan 21.yy’da bu söylemler, ekonomik olarak yanlış olmanın ötesinde ayıp kaçıyor.
Peki çözüm nerede?
Çözüm, bilişim sektörümüzün artık, yabancı üreticilerin ürünleri taşıyan hammal, fişe takıp çalıştıran teknisyen ve paraları toplayan tahsilat memuru olmak dışında kendisine bir iş bulması gerekiyor. Aslında bu işleri yapacak kişilere her zaman ihtiyaç var. Ama bu alanlarda ‘para kazanmak’ artık mümkün değil. Tıpkı tekstil sektörümüzün, yabancı üreticilere fason üretim yapmak yerine kendi tasarım ve markalarını geliştirmeye çalışması gibi; bilişim sektörümüzün de kendi çözümlerini üretmesi gerekiyor. Yanı artık değer üretebilmeliyiz. Bunun da yolu, ‘bu ürün/çözüm müşterimize ne kazandırır’ sorusunu sormaya başlamaktan geçiyor. İyi ama bizler teknik adamlarız; bu sorunun yanıtını nasıl verebiliriz? Bu soruyu iktisatçılara sormak gerekmez mi? Doğru belki de bilişim sektörünün sorunlarının temelinde, şirket sahiplerinin teknik insanlar olması yatıyor. Bilişim şirketleri ‘teknik’ değil de ‘iktisadi’ çözümler üretmeye başladıklarında, artık sorunlarını çözmeye başlamış olacak.