Hoş geldin BTDünyası

Sevgili arkadaşım Kemalettin Bulamacı, baktı olacak gibi değil, bir bireysel girişimcilik örneği göstererek, BT Dünyası’nı kurmaya karar verdi.

Bir söz vardır bilirsiniz. Kötü mal sahibi, kiracıyı ev sahibi yaparmış. Bu söze nazire yaparcasına BT Dünyası’nın oluşumunda da böyle bir durum söz konusu… Sevgili arkadaşım Kemalettin Bulamacı, baktı olacak gibi değil, bir bireysel girişimcilik örneği göstererek, BT Dünyası’nı kurmaya karar verdi. Şöyle bir geri baktığımda ona hak vermiyor değilim. Kimler için neler yapmadık ki bugüne kadar. Dergiler, web siteleri, CD-ROM’lar, TV programları, radyo şovları Ve bir gün sıfırdan yarattığımız, kanımızla, terimizle beslediğimiz bu medyaları başkalarına bırakıp çıktık kapıdan Öncelikle sevgili Kemalettin’i hayatının bu yeni dönemecinde kutluyor, BT Dünyası’nın uzun ömürlü olmasını diliyorum.

Birkaç hafta önce üniversite sınavı yapıldı. Bu sınava neredeyse 2 milyona yakın kişi katıldı. Bunların yaklaşık 150 bini üniversiteye girebilecek. Sınavı kazananlar, büyük zorluklara katlanarak eğitim görecek, mezun olduktan sonra büyük ihtimalle işsizler ordusuna katılacaklar. Tüm bunları tekrarlayıp malumu ilan etmenin alemi yok. Bu Türkiye’nin bir gerçeği
Ancak bir türlü aklımın almadığı bir şey var ki, bugünlerde bulunduğum bütün ortamlarda bu konuyu tartışmaya açıyorum. Kesinlikle iddia ediyorum ki, ülkemizde insanlar kaynakları yönetimi, kelle avcılığı ve halkla ilişkiler adına bir şeyler yapmayı becerenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bir takım klişe sözcükler ezberlenmiş, Amazon’dan konuyla ilgili bir takım kitaplar ısmarlanıp hatmedilmiş, pahalı ofislerde “Laf olsun torba dolsun” bir takım işler yapılıyor. Türkiye’deki bazı şirketler de kurumsallık adına sözüm ona bu işleri yapmak için kurulmuş oluşumların kurbanı oluyor.

Birkaç gün önce ülkemizin seçkin gazetelerinden birinin insan kaynakları ekinde “muhabir” olarak yetiştirilmek üzere genç adayların arandığına dair bir ilan gördüm. Açıkçası önce çok sevindim. Çünkü bizim zamanımızda bir gazeteye girmek için eş, dost, akraba bir torpil gerekirdi. Ondan sonra da, meslek sizi bir o yana, bir bu yana sürüklerdi. Kariyerinizi kendiniz seçemez, belirleyemezdiniz. Uzun yıllar, üç otuz paraya, sigortasız çalışmaya, her türlü işi yapmaya razı olur, daha sonra tekkeyi bekleyen çorbayı içer misali, etrafınızdakiler temizlendikçe siz de yükselirdiniz. Doğrusu, bir kurumun böyle sistemli olarak “muhabir” yetiştirme arzusu beni de sevindirmişti. Ta ki, ilanın detaylarını okuyana dek. “Muhabir” olarak yetiştirilecek adayların belirli bir takım okullardan mezun olması isteniyordu. İşin garibi bu bir takım okulların çoğunun gazetecilik ve iletişim formasyonuyla ilgili herhangi bir bölümü yoktu. Gözlerim bu okullar arasında Türkiye’nin en eski gazetecilik okulunun bünyesinde yer aldığı İstanbul Üniversitesi’ni, Marmara Üniversitesi’ni aradı. Ancak iletişim alanında binlerce mezun veren bu iki okul da, bu ilana başvuracak adayların mezunu olması istenilen okullar arasında yer almıyorlardı. Duruma bakın bir hele

Birincisi, bu seçkin yayıncılık kurumunun insan kaynakları yönetimi yerlerde sürünüyor. Onlar hala, “personel müdürlüğü” döneminde kalmış. İşi kolaycılığa vurmuşlar, “Şu okul, bu okul
” diye götürmeye çalışıyorlar. İkincisi, bu okullardan mezun olan arkadaşlara yazık. Ne diye mezun oluyorlar ki, böyle görmezden gelineceklerse. Peki bu okulun idarecileri, dekanları, rektörleri
Onlar neden bu tür durumlara müdahale etmiyorlar ki
Bir okuldan mezun olan insanlar, o okulla olan bağlarını bir ömür boyu sürdürmüyorlar mı? Bu okulların idarecileri bu tür ilanlara karşı bir tepki verseler, okulun tüm mezunlarını konuyla ilgili organize etseler, acaba böyle ilanlar bir daha verilebilir mi?

İnsan kaynakları ekini okumaya devam ediyorum. En çok aranılan pozisyonlar arasında “Halkla İlişkiler Yöneticisi” yer alıyor. Nedense, ülkemizde şirketlerin halka ilişkilerini sağlamak konusunda yeterli eleman yokmuş gibi görünüyor. Tabii, bir çırpıda, birçok ilanda “Halkla İlişkiler Yöneticisi” arayanların, sizin bildiğiniz anlamda bir profesyonel aramadığını anlayabiliyorsunuz. Birçok şeyin adı “Halkla İlişkiler Yöneticisi” olarak nitelendiriliyor çünkü. Bunların arasında “Müşteri Temsilciliği” bile var. Bununla birlikte birçok şirket de, medyada “coverage” arttırmak için bu pozisyona eleman arıyor. İlanların tek bir ortak noktası var: “Presentabl bayan”
Yani halkla ilişkiler konusunda çalışacaksanız etek giymeniz gerekiyor. Sinirden gülüyorum, artık hemşireler ve hatta hostesler bile erkekler arasından seçilmeye başlamışken, böylesi bir cinsel ayrımcılık, ilanlardaki “Halkla İlişkiler Yöneticisi”nden neler beklendiğini aşikar kılıyor.

Bir de kelle avcılarımız var. Uluslararası şirketlere üst düzey yönetici ayarlayan, nitelikli kişilerden oluşan bir portföyü bulunan kelle avcılarımız. Bu tür şirketlerin birkaç görüşmesine katılmış biri olarak söyleyebilirim ki, “Kelin merhemi olsa kendi başına sürer”. Daha kendi bünyelerindeki yöneticilerin niteliği bile tartışılan bu lüks ofisli şirketlerde, yapacağınız işle ilgili en ufak fikri bile olmayan biri karşınıza çıkıyor ve aptalca bir diyalog gelişiyor. Bir süre sonra canınız sıkılmaya başlıyor, tatlı tatlı ti geçmeye başlıyorsunuz. Ama saçmalama oranı öyle bir artıyor ki, bu kelle avcılarının ofisinden, “Amanını kelle kelle, gel beni biraz yelle!” diye çıkıyorsunuz.

Lafın kısası, “Körler, sağırlar birbirini ağırlar” misali bir düzen tutturulmuş gidiyor. Bu arada sözüm meclisten dışarı, dedim ya bir elin parmaklarını geçmez diye
İşte o elin parmakları içinde kalıp da işini bihakkın yapanlara canım feda
Ama güzel ve doğru şeyler o kadar az ki
Belki de bu kadar az oldukları için çok değerliler

Tekrar hoş geldin, BT Dünyası
Memlekete, millete hayırlı olsun

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu