Paul Doany ve Türk Telekom stratejisi ne?
İnsan olarak nadir takdir ettiğim, yönetici olarak ise fikirlerine katılmasam da her daim arkasında durabileceğim bir isim Paul Doany. Haftasonu kahvaltı yaptık. Sohbet muhabbet. Şimdi düşününce!.. Bana bile garip geliyor. Türkiye’nin en değerli markası. Türkiye’nin en büyük özel sektör işvereni. Türk Telekom’dan bahsediyorum. Ağustos ayı içinde bir CEO değişikliğine gitti. Rami Aslan yerine, eski CEO’lardan Paul Doany atandı. Paul ile hafta sonunda bir kahvaltı yaptık.
Bilen biliyor. Bilmeyenler için bir kez daha özetleyeyim. Benim babam Türk Telekom şehidi.
Ekim 1974’te bir fabrikaya telefon hattı çekmek için çalışırken, kaza sonucu vefat eden Süleyman Bulamacı için dualarınızı eksik etmeyin.
Telekom şirketleri, yöneticileri arasında bunu bilen çok az insandan birisidir Paul Doany. Hem, ondan kaynaklı olarak bir sempatisi vardır bana karşı, hem de Türk Telekom özelleştirmesinden sonra göreve geldiğinde bulunduğumuz ortamlarda giriştiğimiz ciddi tartışmalardan dolayı.
İnsanoğlu, konuşa konuşa.. Tartışa tartışa, bir noktada uzlaşmayı, arkadaş, dost olmayı öğreniyor.
Neyse… Konuyu çok uzatmayayım. Boğaza karşı, güneşli ama bir o kadar da soğuk kış günü oturduk haftasonunda kahvaltı masasına. Benim, 13 yaşındaki oğlum Süleyman Kerem ile kahvaltıya gittiğimden, ortamın ne kadar “CİDDİ”, “FORMAL” yapıda olduğunu anlayabilirsiniz.
Kahvaltımızı yaptık. Kahvaltı yaparken de konuştuk. TEOG meselesini, dershaneleri, üniversite giriş sistemini. Hatta TRUMP, dünya için iyi mi olur? Kötü mü?…
Ama sonuçta o rahat, ben rahat. Benim haber kaygısı ile orada olmadığımı iyi biliyor. Ben de “yarın nasıl bir bomba haber patlatsam” kaygısı taşımıyorum.
İki dostun sohbeti kısaca bizimkisi.
Herhangi bir kahvehaneye gidip, sohbet muhabbet yapsanız aynı o konular.
Bir ara Türk Telekom ile ilgili stratejilerine, geleceğe yönelik planlarına girdi konuşurken. Amerikalılar söylerler ya hani “SO WHAT?” diye.. Bizdeki karşılığı “YANİ?”.
Türk Telekom CEO’luğundan ayrıldıktan sonra 2-3 kez karşılaştık. Kahve içtik Paul ile. O dönemde yapmış olduğu yatırımlardan, inovasyondan, girişimcilikten bahseden birisi olup çıkıvermişti.
Türk Telekom CEO’su Paul ise 6 yıl öncesinde bıraktığım adam. 6 yıl öncesinde bile bazıları için ÜTOPYA olan konulardan bahsediyor. Allahtan teknoloji gelişti. 6 yıl önce ÜTOPYA olan konular, bugün gerçekleştirilebilecek hedefler olarak planlama raporlarına girebilir seviyede.
ÖZETLE ne diyor?
6 yıl önce ne söylüyorsa onları. Onun zamanında satın alınan İnova, Argela, Sebit gibi Türk Telekom Grubu’nun “KÜÇÜK” şirketlerinin önlerinin ne kadar açık olduğunu, bu şirketlere yatırım yapılıp, bu şirketlerin birer dünya devi haline getirilmesi gerektiği konularını.
Ağustos ayında Paul göreve gelince, burada da yazdım. Sosyal ağlarda da paylaştım. Dost sohbetlerinde de altını çizdim. Öncelik, daha önce yatırım yapılıp, Türk Telekom bünyesine katılmış olan şirketlerin önünü açıp, onları büyütmek olacaktır diye. Edindiğim izlenim de bu yönde. Türk Telekom cephesinde, ciddi bir değişiklik beklemeyin. Telekom sektörünün elverdiği ölçüde, regülasyonlar çerçevesinde o şirket büyüyecek, karlılığını koruyacak veya artıracak. Ama asıl devinim, daha önce yatırım yapılmış olan “KÜÇÜK” şirketleri büyütmek olacak. Bence, yol doğru yol. Bu tip şirketlerin önündeki fırsatlar, her türlü kararın devletin, hükümetin iki dudağı arasında olduğu telekom sektörünün önündeki fırsatlardan daha fazla.
Pazar sabahı yaptığımız kahvaltı sonrasında, bu bilgileri paylaşıp paylaşmamak konusunda oldukça çekimserdim. Sanırım bu kadar paylaşım ile ne Paul’e, ne mesleğime, ne dostluğuma ne de sektöre ihanet etmiş sayılmam.
Paul ile Türk Telekom’daki yeniden yapılanma konusuna çok fazla girmedim. Girmek de istemedim. Sohbetimiz, sohbetten bir röportaja dönebilirdi çünkü. Ancak, edindiğim izlenim yapılanma kısmı ya bitti, ya da bitmek üzere. Ama daha önce de belirttiğim gibi, asıl takip edilecek olan Türk Telekom değil. Paul’un önceki yönetimi döneminde Türk Telekom bünyesine katmış olduğu KÜÇÜK şirketler.
Bunu söyleyeyim. Ne içimde haberciliğe dair bir ukde kalsın, ne de dostluğa karşı bir hıyanet.